«Sağlıklı, Mutlu ve Zinde Bir Hayat İçin
Haber Portalımızı Takip Edin...»

EN | DE

Hipnoz ve Hipnoterapi Dr. Cengiz DOĞAN / 1. Bölüm

Hipnozun Tarihçesi

İnsanlığın hipnozla ilişkisi kendi tarihi kadar eskidir. Doğal ve sıradışı durumlar olarak tecrübe edilen hipnoz, tarih öncesinde, antik çağda ve günümüzde hep ilgi çekmiş, hayatının içinde olmuştur. Hipnoza olan bu ilgi bilim adamları arasında da son 250 yılda giderek artmıştır. Buna rağmen, hipnoz konusunda yanlış anlamalar, karşı çıkışlar ve korkular da hep olagelmiştir. Oldukça eskiye dayanmakla birlikte, bilimsel anlamda ancak son zamanlarda hayatımıza girmiş olan hipnozun ne olduğunu, ne olmadığını bilmek yersiz korkuları ortadan kaldırabilir.  

Hipnoz, İngilizce orijinali ile “Hypnosis”, kökeni Antik Yunancaya dayanan bir kavramdır. “Hypnus/Hypnos” Yunan mitolojisindeki uyku tanrısının adıdır. Bu kavram genel olarak uykuya benzer, içinde bir miktar da gizem barındıran durumları anlatmak için kullanılmıştır.

Mesmer, Braid ve Diğerleri 

“Hypnosis” ve “Hypnotism” yani “Hipnoz” ve “Hipnotizma” tabirlerini ilk kullanan ve tüm dünyada yaygın olarak kullanılmasının yolunu açan İskoç cerrah Dr. James Braid’dır. 1841 yılında hipnozun nöro-fizyolojik ve tıbbi taraflarını vurgulayarak “Neuro-Hypnosis” tabirini kullanmış ve bu konudaki ilk bilimsel çalışmaları başlatmıştır.

Tarihte hipnozu ilk kullanan ve özelliklerini yazanlardan biri de İbn-i Sina’dır (1027). Dr. James Braid’den hemen önce hipnozu tıbbi amaçla kullanan kişi ise Alman Dr. Frans Anton Mesmer’dir. Hipnozun henüz hipnoz olarak tarif edilmediği yıllarda Mesmer, hastalarının yaşadığı bu hali “Animal Magnetism-Bedensel (Hayvansal) Manyetizma” olarak adlandırmış ve bu konudaki görüşlerini 1775 yılında yayınlamıştır. Daha sonra yaptığı uygulamalar “Mesmerism” olarak adlandırılmıştır. Mesmer, “Bedensel (Hayvansal) Manyetizma” diye tanımladığı durumun olağan, fizyolojik bir durum olduğunu fark edememiş, bunu evrensel, kozmik bir manyetizmaya, çekime bağlamıştı. Mesmer’in bu yaklaşımı hipnozun gerçeküstü, garip, korkulası bir durum olarak algılanmasına yol açmış, bu yanlış algı, etkisi zaman içinde azalsa da, günümüze kadar gelmiştir. 

1894 yılında George du Maurier tarafından yayınlanan “Trilby” romanı bu yanlış algı ve korkulara iyi bir örnektir. Roman kahramanlarından hipnotist Svengali, şarkıcı Trilby’i büyük bir şarkıcıya, Diva’ya dönüştürmek için hipnozu kullanır ve önemli ölçüde başarır. Fakat Trilby Svengali’nin hipnoz seanslarına bağımlı olmuş, hipnoza alınmadan şarkı söyleyemez hale gelmiştir. Bir gün Svengali kalp krizi geçirip Trilby’i hipnoz edemeyince, Trilby kötü bir sahne performansı gösterir ve sanat hayatı bu olaydan sonra asla eskisi gibi olmaz. 

Daha sonra İngiliz doktorlardan Elliotson ve Esdaile kendi klinik uygulamalarında Mesmer’in tekniklerini kullanmışlardır. 

Dr. James Braid’in “Hipnoz”u tanımlaması ve bilimsel anlamda ele almasından sonra hipnoza olan ilgi giderek artmış, Amerika’da Dr. George Miller Beard, Almanya’da Dr. William Thierry Preyer, psikiyatrist Albert Moll, Fransa’da Dr. Étienne Eugène Azam ve Paul Broca gibi isimler Dr. Braid’in çalışmalarını incelemiş ve uygulamışlardır. Bu dönemde “Hipnotizm” ve “Mesmerism” arasında sorunlar da yaşanmış ve “Mesmerism”e dair ortaya atılan bazı görüşler daha önce olduğu gibi günümüzdeki yanlış anlamalara ve korkulara kaynaklık etmiştir. Örneğin Fransa’da Dr. Charcot, Mesmerism’den yola çıkarak hipnozu histerik kadınlarda ortaya çıkan anormal bir fizyolojik durum olduğunu ileri sürmüştür (1860). Bu dönemde Fransız meslektaşı Hippolyte Bernheim hipnozun olağan fizyolojik bir durum olduğunu ve herkesin hipnoz olabileceğini iddia ederek Charcot’ a karşı çıkmıştır. Bugün herkesin hipnoza girebileceği görüşü hakimdir. Buna rağmen Histeri ile Hipnoz arasında kurulan yanlış ilişki, halen insanlarda tedirginliği tetiklemeye devam ediyor.

Daha sonra, Fransa’da Pierre Janet (1859–1947) “Hipnotik Psikoterapi”yi geliştirmiş, aynı dönemde Sigmund Freud (1856–1939) Fransa’da Hipnoz üzerine çalışmış ve kendi uygulamalarında hipnozu kullanmıştır. 

Émile Coué (1857–1926) ise “kendi kendine hipnoz” anlayışının öncüsü olan “kendi kendine telkin” ve “kendi kendine yardım ve psikoterapi” üzerinde çalışmıştır. 

Daha sonraları Amerika’ da Clark L. Hull (1884–1952) “hipnoz ve telkine yatkınlık” konusunda laboratuvar çalışmaları yapmış ve hipnozla normal uykunun benzer durumlar olmadığını bilimsel olarak ortaya koymuştur.

Savaş sonrası dönemde hipnoz: Elman ve Erickson 

2. Dünya Savaşı sonrasında tıp ve psikoloji dışından biri olarak Dave Elman (1900–1967) hipnoza alma teknikleri geliştirmiş (indüksiyon) 1964’te “Hipnozda Bulgular - Hipnoterapi” adlı kitabı yayınlamıştır. Bugün kendi adıyla anılan teknikleri yaygın olarak kullanılmaktadır. Bunlar daha sonra öğrencileri tarafından geliştirilerek daha hızlı tekniklere dönüştürülmüş ve ameliyatlarda anestezi amaçlı hipnoz prosedürlerinde kullanılmıştır.

Savaş sonrası yıllarda hipnoz ve hipnoterapiyi etkilemiş en önemli isim Dr. Milton H. Erickson’dur (1901–1980). Bir psikiyatrist olan Erickson, klasik hipnozun doğrudan yaklaşımları yerine daha dolaylı yaklaşımları, telkinleri, konuşma dilinin etkin kullanımını, dil oyunlarını, hikayeleri, metaforları ve analojileri, kafa karıştırma tekniklerini kullanarak kendine has bir ekol oluşturmuştur. 

Dr. Erickson, danışan/hasta transta olsun veya olmasın bilinçdışı zihninin daima karşıdakini dinlediğine ve dolayısıyla telkinlerin hipnozdaki kişide rahatlıkla etki yaratabileceğine inanırdı. Ercikson’un kendi pratiğinde güçlü bir şekilde uyguladığı ve hipnoz dünyasına kazandırdığı en önemli kavramlardan biri de “Utilization-Kullanma, Yararlanma” kavramıydı. Bu ekolde hastanın/danışanın değişmesi, iyileşmesi için onun nevrotik davranışları da dahil olmak üzere, favori kelimeleri, tekrarlayan hareketleri, kültürel aidiyetine dair detaylar, kişisel hikayesi ve inanışları kullanmak son derece önemlidir. 

Türkiye’ de Hipnoz   

Türkiye'de tıbbi hipnoz, 1935’te Pierre Janet’nin bir kitabının Cemil Sena Ongun tarafından Türkçe’ye kazandırılmasıyla tanınmaya başlanmıştır. 1946’da Dr. Bedri Ruhselman hipnoz konusunda makaleler yayınlamıştır. 1951’de hekim olmayan bir hipnotist sayesinde, İstanbul'da diş hekimliği fakültesinde diş çekimi sırasında ve Ankara Tıp Fakültesinde bir cerrahi girişimde D. Watson'ın hipnozu kullanmasına olanak sağlanmıştır. Dr. C. Tan ve Dr. Aksoy Türk Nöropskiyatri Cemiyeti'nde hipnoz konusunda bilimsel sunum yapmışlar, Dr. Sevil Akay bademcik ameliyatı sırasında hipnozu kullanmıştır. Ankara Tıp Fakültesi’nde Prof. Dr. Orhan Toygar hipnoanestezi ile ameliyat yapmıştır. Dr. Recep Doksat, 1960’da "Hipnotizma" adlı tezini yayınlamıştır. Bunların yanında, Ege Diş Hekimliği Fakültesinde Prof. Dr. Turan Cengiz, doktora tezini "Hipnodonti" konusunda vermiştir. Prof. Dr. Hayati Çelebi de Atatürk Üniversitesi'nde hipnodonti konusunda yayın yapmıştır. Opr. Dr. Hüsnü İsmet Öztürk "Bilinçli Hipnoz" olarak adlandırdığı kendi metodunu oluşturmuş ve 26 yıl boyunca pek çok hastada, özellikle cerrahi operasyonlarda, anestezi süreçlerinde hipnozu uygulamıştır.

Bugün Türkiye’de ilk kuşağı takip eden ikinci ve üçüncü kuşak hipnotistler farklı hipnoz uygulamalarıyla çalışmalarını sürdürmektedir.

Mart 2016



Cember-Online, 28.03.2024
Konuyla ilgili tüm soru veya önerileriniz için, bizimle temasa geçebilirsiniz: cember@cember-online.com


Cember Newsletter

Güncelleme ve bilgilendirmeleri düzenli olarak almak için, newsletterimize ücretsiz ve yükümlülüğü olmaksızın abone olabilirsiniz






        Kapat