100 Yaşını Devirenler Kulübü Dr. B. Nazan WALPOTH
94 yaşındaki aktif, çok bakımlı hanım hastam ile girişim gerektiren kapak rahatsızlığını konuşuyordum. Refakatindeki bey için “Eşiniz de gelebilir, konu önemli, detaylı konuşup riskleri göz önünde bulundurarak ne yapacağımıza birlikte karar verelim,” dedim. “O benim erkek arkadaşım, dışarıda bekleyebilir“ dedi. Konuşma esnasında iki kez saate bakan hastam “lütfen açık ameliyat olsun; ben uzun vadeli, iyi çalışan bir kapak istiyorum” dedi. “Hem şimdi acelem var, gitmem gerek. Erkek arkadaşım ile Tango kursumuz var…” diye ekledi. Gülümsedim. İstediği oldu ve ameliyat sonrası üç gün gibi kısa bir sürede eskisinden daha fit olarak, hiç bir rehabilitasyon programına gerek duymadan hastaneden ayrıldı.
İsviçre’de çalıştığım Üniversite Hastanesinde yaşadığım bu olay inanın ki nadir bir durum değil. Burası, erkeklerin ortalama yaşının 80,3, kadınların 84,7 olduğu bir yer (Türkiye’de 2012 istatistiklerine göre: Kadınlar için 76, erkekler için 72 yaş). Günlük programları çok dolu olan bu yaşlı ama fit insanların sağlık kontrollerini yaptırmak için zaman ayırmaları genelde çok zordur.
Hepimizin hayali, Lucas Cranach’ìn “Gençlik Havuzu” tablosunda ifade ettiği şekilde havuza yaşlı girip genç ve dinamik olarak çıkabilmek değil midir? Sonsuz yaşam, ölümsüzlük hayal olsa da, “100 Yaşını Devirenler Kulübü”ne girebilmek birtakım faktörlere bağlı.
Geçen hafta 116 yaşında vefat eden, Japonya’dan gelen Kimura'nın 7 çocuğu, 14 torunu, 25 torunun çocuğu ve 14 torunun torunu vardı. 45 yıl postacı olarak çalıştıktan sonra emekli olmuş, emekliliğinde de 90 yaşına kadar kendi tarlasında çalışmıştı Kimura.
Kayıtlara geçen en yaşlı insan 122 yaşında vefat eden Fransız Jeanne Louis Calment (1875-1997)’dir. 13 yaşında Vincent Van Gogh ile karşılaşmış, kızını çok genç yaşta kaybetmiş, 80 yaşında eskrime başlamış ve 100 yaşına kadar bisiklete binmiştir. Sigaranın yanı sıra bol miktarda da çikolata ve şarap yiyip içermiş. Nihayet 110 yaşında evi yanınca (düşkünlükten değil) yaşlılar evine gitmeyi kabul etmiştir.
Romalılar döneminde insanlar ortalama 22 yıl, Ortaçağ’da 33 yıl, 19. yüzyılın başında 49 yıl yaşıyorken, günümüzde insanlar ortalama 70–80 yıl yaşayabiliyorlar. Günümüzde Orta Avrupa’da doğan bir bebek %50 ihtimalle 100 yaşına gelebilir. Hali hazırda, her 5000 kişiden biri 100. doğum gününü kutluyor, 7 milyon kişiden biri 110 yaşını görebiliyor. 90 yaşındakiler günümüzde futbol oynuyor ya da maraton koşusuna katılabiliyor. Bu durum çevresel faktörlerin iyileşmesi, tıbbın ilerlemesi yanında kişilerin genleri ve yaşam biçimi, yaşama bakışı ile de çok yakından ilişkili.
Yaşlanma neye bağlı?
Vücudumuz sayısız hücreden oluşmaktadır. Bu hücreler değişik sürelerde yaşamakta, ölen hücrelerin yerine yenileri gelmektedir. Çoğu hücre sınırlı bölünebiliyor. İlerleyen yaşla birlikte ölen hücrelerin yenilenmesi zayıflıyor, hücreler yenilenemiyor ya da onların yerine hastalıklı hücreler geliştiği için, çeşitli hastalıklar oluşuyor. 1960’lı yıllarda Hyflick isimli araştırmacı hücre kültürlerinde insan hücresinin en fazla 50 kez bölünebildiğini gözlemlemiştir. 20 yıl sonra araştırmacılar hücre bölünmesi sırasında DNA’nın iki katına çıktığını ve her seferinde bir parçasının yok olduğunu bulmuşlar. Kromozom şeklinde hücrede görülen DNA’nın son kısımları, yani telomerler kodlanmayan DNA olup DNA-Polimeraz enziminin bağlanma yeridirler. Bu DNA-Polimeraz enzimi genetik kodun hücre bölünmesiyle iki katına çıkmasından sorumludur. Her hücre bölünmesinde telomerler kısalır ve DNA-Polimeraz enzimi için artık bağlanma yeri kalmayıncaya kadar bu durum devam eder. Bu aşamadan sonra artık hücre bölünemeyecektir.
Diğer neden oksidatif strese fazlaca maruz kalma sonucu oluşan hücre yıpranmasıdır. Böylelikle hücre, dolayısıyla organizma yaşlanmaktadır. Fakat fiziksel aktiviteyle oluşan oksidatif stresin olumlu etkisi de var; insülin direncini baskıladığı ve vücudun diğer oksidatif stres yapıcılarına karşı direnci arttırdığı da bilinmektedir. Fiziksel aktiviteyle gelen oksidatif stresin olumlu etkisi dışarıdan alınan Vit C ve Vit E ile azaltılmaktadır. Ek Vitamin alanlara duyurulur!
İyi genler mi? İyi yaşam mı?
Yaklaşık 150 SNPs (snips, single nucleotide polymorphism)’den yola çıkılarak, uzun yaşamla ilgili 70 gen tanımlanmıştır. Bunlardan 3’ü en çok bilinenlerdir: APOE (aynı zamanda alzheimer ile bağlantılı olan gen), EXO1 (DNA onarımını güçlendiriyor), FoxO-Gen (hücrenin enerji bilançosundan, insülin regülasyonundan sorumlu).
Avrupa, ABD ve Japonya’da 100 yaşındaki pek çok insanda bu genlerin çeşitli varyasyonları görülmektedir. 80–90 yaşına gelmede %70 çevresel faktörler, %30 genlerin etkisi olduğu düşünülüyor. 100, 110 yaşına gelenlerde genlerin ağırlığı daha baskın.
Genlerin yanında yaşam biçimi, hayata bakış ve sosyal (fiziki ve manevi) uyum da çok önemli. Max Plank enstitüsünde yapılan bir araştırmaya göre, beklenen yaşımızı daha hayatın ilk yıllarında %10 oranında etkileyebiliyoruz. Sonra sosyal ve ekonomik faktörler, eğitim ve yaşam biçimi önem kazanıyor. Bu faktörlerin payı %65–70 kadar. Genlere düşen pay ise sadece %25–30. Buna göre 70 yaşında bile olsanız, sigarayı bırakmanız yaşam uzunluğu açısından size fayda sağlayabilir.
Japon Okinawa adasında yapılmış çok inceleme var. Dünya’da en çok 100 yaş civarı insan burada yaşıyor. İyi beslenme ve hareketli olma yanında insanların bir uğraşısının olması, toplumda saygı görmesi ve sosyal bir ağa dahil olmasının (aile, arkadaşlar, dernekler) önemli olduğu gösterilmiş. Araştırmacılar aynı sonuçları 90 yaşın üzerinde çok insanın yaşadığı Sardunya adasındaki çalışmalarında da gözlemlemişler.
60 yaş üzeri nüfusu 10 milyon olan Türkiye en hızlı yaşlanan ülkeler sıralamasında 2. sıradadır. 2050’de 60 yaş üstü nüfusun 30 milyon, bakıma muhtaç yaşlı sayısının 15 milyon olacağı hesaplanıyor. Bu konuda devlete düşen, yaşlıları koruyan, gözetleyen, uzun vadeli, iyi bir strateji belirlemek.
Akdeniz Üniversitesi Gerontoloji bölümünde yapılan bir araştırmaya göre ülkemizde son yapılan nüfus sayımına göre 100 yaşın üzerinde olanların sayısı inanılacak gibi değil ama 33 binin üzerinde. Bunlardan en dikkat çekeni, Aydın'ın en büyük ilçesi Nazilli. Bu ilçede 90 yaş üzeri tam 161 kişi var. Bunlardan 48'i 100 yaşın üzerinde. Aktivite, iyimser hayat felsefesi, paraya önem vermeme ve onları kucaklayan iyi bir sosyal çevre, sağlıklı bir yaşam biçimi, bu yaşlıların ortak paydası olarak tanımlanmış.
Heidelberg Üniversitesinde yapılan bir yaşam kalitesi araştırmasına göre 100 yaşındakiler, kendilerini 40–60 yaşındakilerden hiç farklı hissetmiyor... Geleceği planlıyor, zorluklarla baş edebiliyorlar. Hayata bakış açıları pozitif, hedefleri var ve hayatın güzel yönlerine yoğunlaşabiliyorlar.
Uzun, sağlıklı, genç yaşamak mı; uzun, yaşlı, sağlıksız yaşamak mı?
Yaşlılık bilimcileri (Gerontologlar)’nin hedefi artık bu insanları uzun yaşatmanın yanında sağlıklı olarak uzun yaşatabilmek... Yaşlılıkta sağlıklı kalabilmenin yolu, daha orta yaşlılık devresinde başlayan bazı programlarla bunun desteklenmesidir.
Bunun hem sosyal hem de ekonomik nedenleri var. Yatalak durumdaki yaşlıların ailelerine, ülkelerinin bütçelerine getireceği yük korkutucudur. Ekonomistler uzun emekli maaşı alanların ülke bütçelerine getireceği yükün karamsar tablosunu çiziyorlar. Böyle giderse emekli maaşlarının azaltılması gerekeceği,70 -80 yaşından sonra da çalışmak zorunda kalınacağı düşüncesine insanları hazırlıyorlar. Özellikle baby boomer’lar (1950 ile 1965 arası doğanlar) kendilerini şimdiden hazırlamalı diyorlar.
Ocak 2016
Cember-Online, 13.12.2024
Konuyla ilgili tüm soru veya önerileriniz için, bizimle temasa geçebilirsiniz: cember@cember-online.com
Tweet |